Top-ads

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Meclis ne işe yarar? - Ayşenur Arslan

By | 10:42 Leave a Comment
Meclis ne işe yarar? - Ayşenur Arslan
Bazen aklıma takılıyor. “Acaba” diyorum, “kendimi çok mu önemsiyorum!”. Çünkü kendimi, liderlere, bakanlara, medya patronları ya da yöneticilerine “akıl verirken” yakalıyorum. Ekranda, bu köşede, özel sohbetlerde..

Elbette aklım, öteki akıllardan daha üstün değil. Birikimden tutun da siyasetçilerin ulaşma imkânı bulduğu stratejik / kozmik bilgilere kadar pek çok açıdan birkaç adım geride olduğumu da kabul ederim.

Ama.. Yine de başta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, liderlere ve ilgililere “akıl vermek gibi olmasın” deyip seslenmek istiyorum:

Millet / medyamız ne kadar farkında, sizler ne kadar ciddiye alıyorsunuz, bilmiyorum. Ancak Türkiye, bölgenin tarihi akışını değiştirecek –en azından etkileyecek- bir dönemeçte. Oysa TBMM ve muhalefet tümüyle seyirci durumunda. Fikrini soran yok. Fikrini söylemek için ortalığı ayağa kaldıran yok.


***
Kısa süre öncesine kadar ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan Ricciardone, tam da Dışişleri Bakanı Kerry Türkiye’ye gelirken konuştu. Aslında hepimizin bildiği, dünya medyasının uzun zamandır yazdığı bir meseleyi “birinci ağızdan” anlattı:

“Türkiye, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra ve diğer cihatçı gruplarla işbirliği yaptı. Uyarılara rağmen bu işbirliği sürdü ve militanların sınırdan geçişlerine göz yumuldu.”

Evet, Erdoğan iktidarının Esad’a karşı yürüttüğü bu “strateji”, El Kaide’yi bile sollayan bir vahşet örgütünü ortaya çıkartıp güçlendirdi. IŞİD, bu politikanın mimarları Erdoğan / Davutoğlu’nu bile çaresiz bırakan, hatta rehin alan bir konuma geldi. Üstelik, çok uluslu bir operasyonun arifesinde.

Bunları zaten biliyorsunuz. Asıl soru şu: Bütün bu süreç nasıl yürüdü? AKP milletvekillerinin bile bilgisi / kararı / onayı dışında. Erdoğan, Davutoğlu, Yalçın Akdoğan, MİT Müsteşarı Fidan, sınırlı biçimde Genelkurmay Başkanı Özel.. Belki birkaç isim daha.. Hepsi bu.

Köşe yazarlarını okurken gülesim geliyor. AKP 2015 seçimlerinde Anayasa değiştirecek çoğunluk hedefliyormuş.. Eğer bu hedefine ulaşırsa Anayasa’yı değiştirip Başkanlık Sistemi getirecekmiş..

Şu anda biz neyi yaşıyoruz peki?

Bir adam, TEK ADAM, BAŞKAN GİBİ DAVRANIYOR. Görüşmeleri o yapıyor. Kararları o veriyor. Türkiye’nin kaderi üzerine kumar oynuyor. Hem içeride hem de dışarda, Anayasa ve yasaları çiğneyerek kafasındaki rejimi inşa ediyor.

Hadi, bazıları hükümetin yetki alanında diyelim. Ya IŞİD meselesi?

    TBMM bunun için olağanüstü toplanmayacaksa.. Muhalefet, bunu sağlayabilmek için ortalığı ayağa kaldırmayacaksa..

    Başbakan Davutoğlu’nu bilgi vermesi için davet etmeyecekse..

    Gerekirse Meclis’e gidip Genel Kurul salonunda iktidar mensupları gelinceye kadar oturmayacaksa..

    Türkiye’nin NATO ile ilişkilerinden, sınır güvenliğine kadar kritik konularda “bilgi vermek zorundasınız” demeyecekse..

    O bilgiler doğrultusunda karar sürecine katılmak için dayatmayacaksa..

Sırada hava durumu ve spor haberleri var. Ona geçelim bence!

***

BİR GELİNCİK HİKÂYESİ!

CUMA gününden bu yana –geleneksel yaz gribim nedeniyle- yatak döşek yatıyorum. Ve doğal olarak, her gazeteyi satır satır okuyorum. Bugün işte bu okumaların düşündürdüklerini, bir Pazar yazısına da uygun düşer diye paylaşmak istedim.

Nedenine az sonra geleceğim. Önce yazının esas kızını sahneye davet edeyim: Sinem Kobal. Küçücük yaşından itibaren dizilerde ve reklamlarda genç kızların idolü / rol modeli olmuş bir genç kadın. Onu belki futbolcu Arda’nın sevgilisi diye hatırlayabilirsiniz. Sinem Kobal, o günlerde “ışıltılı, renkli bir hayatın prensesi” gibi sunuluyordu. Ayrıldılar. Şimdi İbrahim Çelikkol isimli oyuncu ile birlikte.. Bu kez, sevgilisiyle orman yollarında, kocaman şahane bir köpekle ve sade kıyafetler içinde görüyoruz.

Arda ise bu arada, gazetecilerin “sende yeni bir durum var mı” sorularına “benim isteyip de alamayacağım kadın yoktur” gibi cümlelerle yanıt veriyor. Ve yakın arkadaşı Acun Ilıcalı’nın uçağı, yatı ile gezip dolaşarak, belki de “isteyeceği kadını seçmeye” çalışıyor.

Ne yazık ki, “eski Sinem” ve Arda gibi gençlerle onlara özenenler “azınlıkta” değil. Ya paraları var ve öyle yaşıyorlar. Ya da paraları yok ama “çok para kazanıp onlar gibi yaşamak” istiyorlar.

Trafiği kördüğüm İstanbul’da kullanmak için üç beş tane süper lüks araba almaktan ya da hayal etmekten utanmıyorlar. Kim bilir kaç milyon dolarlık kına geceleri, düğünler yapıyorlar.

Kadınlar güzelleşmenin 50 sırrına birden vakıf. Erkekler o güzelleri nasıl kapacaklarının “tek” sırrına..

Kitap okumak.. Memleket üzerine kafa yormak.. Sahici bir şeyler paylaşmak.. Ara ki bulasın.

O haberlere ve resimlere baktıkça Gelinciğimi düşünüyorum. Kayınvalide olduktan sonra hep sordular: “Gelinini seviyor musun” diye. Hep aynı şeyi söyledim: “Çok beğeniyorum ve saygı duyuyorum.”

Gelinciğim, Balıkesir’den İstanbul’a gelip hem çalışıp hem okuyan, tek başına ayakta kalmayı başaran, akıllı, şahane bir kadın.

Şimdi oğlumla birlikte kitap okuyorlar. Memleket üzerine kafa yoruyorlar. Otobüse biniyorlar. Ellerine iki kuruş geçince kendilerini zengin zannedip Darüşşafaka’ya bağış yapıyorlar.

Anladınız elbette. Sinem Kobal vesile.. Bu yazıyı, Gelinciğim ve onun gibi genç kadınlar için yazdım.


BİR SES DAHA KISILDI

Malum, Haber Türk’ün gazetesinde Yavuz Semerci, televizyonunda Zafer Arapkirli artık yok. Yaprak dökümü sürüyor.

Son haberi Enver Aysever Twitter’da verdi. CNN TÜRK, “Aykırı Sorular” programını yayından kaldırmış. Daha doğrusu, hafta içindeki bölümler yayınlanmayacakmış da, hafta sonundaki müzik ve magazin ağırlıklı versiyonu devam edecekmiş. Şaşıracak şey yok. “AYKIRI SORULAR” sormanın zamanı çoktaaan geçmedi mi! Değerli düşünür Rasim Ozan Bey “hepiniz tasfiye olacaksınız” derken bir bildiği varmış!

Ayşenur Arslan /YURT
Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

0 yorum: