Bugün 5 Aralık 2013 Kadınların toplumsal yaşamda erkeklerle eşit haklara sahip olmasının 79. Yıldönümü.
Eski Türk Devletlerinde aile hayatında, devlet yönetiminde ve miras hukukunda erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadını, Osmanlı Devleti yönetiminde birçok sosyal, kültürel ve siyasi haktan mahrum bırakılmıştır. Nüfus sayımına bile dâhil edilmeyen Türk kadını evlenme, boşanma, miras işlerinde ikinci planda kalmıştır.
Türk kadını çağdaş, demokratik ve laik bir Türk toplumunu hedefleyen Mustafa Kemal Atatürk sayesinde seçme, seçilme hakkı başta olmak üzere birçok hakka sahip olmuştur.
Kadınlar ilk olarak 1776 yılında Amerika’nın New Jersey Eyaletinde seçme hakkını elde etmiş ancak bu hak 1807 yılında geri alınmıştır.
Güney Pasifik'te İngiliz kolonisi olan Pitcoir adasında ilk olarak 1838 yılında kadın hakları kabul edilmiştir. A.B.D Wyaming Eyaletinde 1869 yılında, Paris'te 1871 yılında tanınan haklar daha sonraki yıllarda geri alınmıştır.
Finlandiya 1906 yılında kadın haklarını kabul eden ilk Avrupa Ülkesidir. Amerika'da 1920, İngiltere’de 1928 de kabul edilmiştir.
Türkiye’de Atatürk Devrimleri ile 1934 te kadına verilen bu haklar Fransa'da 1944, İtalya’da 1946’da Hindistan'da 1950, İsviçre'de 1971 yıllarında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tam olarak kabul edilmiştir.
Bu demek oluyor ki birçok Avrupa ülkesinden önce Atatürk, Türk Kadınına bu hakkı tanımıştır.
18. Yüzyılda başlayan kadın hareketi uzun mücadelelerle bütün dünya ülkelerinde sürmüştür.
Biz Türk kadınlarına Mustafa Kemal Atatürk bu hakları adeta altın tepside sunmuştur.
***
AKP iktidarının gerici ortaçağa dönme politikaları ile kadın tekrar kafes arkasına, eve hapsedilmek istenmektedir.
Atatürk sayesinde milletvekili olan AKP li kadınlar ne yazık ki bunun öncülüğüne soyunarak TBMM’ sine dahi adına türban dedikleri sıkma başla girmişlerdir.
O bayanlar bilmezler mi acaba şeriata özeniyor, özendiriyorlar, bir zaman gelecek ki başlara konan türban yetmeyecek ve çarşafa dönüşecektir...
Severek evlendiğiniz kocanız 4. karısını aldığı zaman size artık ihtiyacı kalmayacak ve bir paçavra gibi sokağa atılacaksınız. Kocanıza, sizi sokağa atmaması için yalvarıp ayaklarına kapacak, seks sıranızı yeni bir eş’e devredip, ona hizmet edeceksiniz.
İtaatkârlığınızdan şüphe eden kocanızdan dayak yiyeceksiniz.
Hele kocanız sizi, kazara “üç talak” ile boşadı ve sonra pişman oldu ise, ona dönemeyeceksiniz; ona dönebilmek için Hülle’ye razı olacaksınız, yani başka bir erkekle evlenecek, onunla cinsel ilişkide bulunacak ve eğer o sizi boşarsa, sevdiğiniz eski kocanıza dönebileceksiniz.
Size ana-babanızdan miras kalmış olsa bile, bile erkek kardeşiniz iki, siz bir pay alacaksınız.
İnsan yerine konup bir mahkemede şahitlik edemeyeceksiniz.
Mecbur olup şahitlik etmeniz gerekirse, bir ikinci kadının size eşlik etmesi gerekecek; çünkü şeriata göre siz ‘akılca eksik’ bir yaratık olduğunuz için şahitliğiniz, erkeğinkinin yarısı değerinde sayılacak!
Şeriatı geri getirirseniz, bir adamın dördüncü karısı olmaktan yorulup başka bir erkeğe gönül koyduğunuz takdirde taşlanarak öldürüleceksiniz.
Diyelim ki şeriatı kabul ettiniz, dünyadan elinizi eteğini çektiniz, kocanıza köle, onun karılarına hizmetçi oldunuz, gülmediniz, yüzmediniz, dans etmediniz, eğlenmediniz, okumadınız, hep yere çömelip oturdunuz, kocanızdan izin almadan kapı dışına çıkmadınız, hatta annenizi ziyaret etmediniz ve nihayet kocanızdan nasılsa izin alıp Cennet’e girdiniz. Cennet’te ne göreceksiniz biliyor musunuz? Kocanız, örtüleri parlak atlastan yataklara yaslanmış, etrafındaki ceylan gözlü, yeniden yaratılmış hiçbir erkek eli değmemiş bakire, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış, (memeleri yeni sertleşmiş) hurilerle sevişmekte! -Ey Tanrım beni niye yarattın?- diye soracak olsanız, her halde *cevap: -‘Tarla gibi kullanılmak ve çocuk doğurmak için’- olacaktır.
Hanımlar, başa konan türban bir süs değil, Şeriatın bir sembolüdür. Şeriatın size getireceği şeyleri ya tam kabul edeceksiniz, ya da etmeyeceksiniz. Lütfen uzun uzun düşünün; doğuracağınız kız çocuğunu ve bir anne olarak ona çizeceğiniz yolu, içine atacağınız siyah karanlığı düşünün!”
Prof. Dr. İlhan ARSEL ne güzel anlatmış şeriatı. Şeriat ve Kadın kitabını öneririm.
Bir düşünün hele...
Bağımsızlık mücadelemizin ve Cumhuriyet devrimlerimizin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün biz kadınlara açmış olduğu aydınlık mı? Yoksa ortaçağ karanlığı mı?
Mustafa Kemal Atatürk’e minnettar olmalı ve biz kadınlara erkeklerle eşit hakları tanıdığı için saygı duymalıyız. Ne mutlu ki Türküm ve bir Atatürk kadınıyım. Işıklar içinde yat sevgili ATAM, ölmek var yolundan dönmek yok.
TC.Tünay Süer
0 yorum: