Yalın Yanıtlar - Nusret Ertürk
By Unknown | 09:15
Leave a Comment
“Şair bana yağmurdan söz etme, yağdır.”W. Hugo
En çok eksikliğini çektiğimiz şeydir yalınlık. Kimileri önem vermez, değerini bilmez olsa da. Yalınlık gelip ışığını saçıncaya değin göz boyamalar sürüp gidecektir.
Kürsüdeki konuşmacı, kalabalığa ucuzundan öğütler veriyordu:
“Ayağınızı yorgana göre uzatın.”
Arkalardan bir ses yükseldi:
“Ya yorganımız yoksa!”
Yaşam, aslında yalındır. Onu biz karmaşık yapıyoruz. Yalınlık, olgunluğun en son noktasıdır. Yalınlık, yüce değerler taşır. İçtenlik, aydınlık saklıdır içinde. Yalınlıkta akıl ve bilim öne alınır. Yalanı, dolanı, yanlışı yaşatmaz. Sen ben düşüncesinden hep uzak durur; doğruyu söyler.
Turgut Özakman’a sorarlar:
“Yunanlar Polatlı’ya kadar gelmişlerdi. Yurdumuzda ne işleri vardı?”
Özakman’ın yanıtı kısa ve anlamlıdır:
“Biz Viyana’ya gitmiştik ya, onun iadei ziyareti olmalı.”
Yalınlığa bakar mısınız?
İşittiğim en çarpıcı yayılmacı savaş eleştirisiydi. Viyana deyince, nedense hep kahramanlığımız akla gelir. Ya karşı taraf? Orası hiç düşünülmüyor. Yukarıdaki ufacık yanıtta iki yanı da birlikte görüyoruz. Özakman’ın yalın yaklaşımı dünyaya bakışımızı bir anda değiştiriyor.
Siz hiç bizde kitabı dört yüz baskı yapan bir yazar duydunuz mu? Özakman, onlarca kitap yazdı. Hepsi de çok baskı yaptı. Onun, “Şu Çılgın Türkler” adlı eseri, iki yıl önce dört yüzüncü baskıya ulaşmıştı. Bu ilgide bir yalınlık saklıdır.
Yunus Emre ile Mevlâna arasında geçtiği söylenen bir konuşma vardır. Mevlâna, on ciltlik Mesnevi’si için Yunus’a görüşünü sorar. Yunus’un yanıtı şu olur:
“Çok uzun yazmışsınız. Ben olsaydım; ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ derdim.”
Yalınlığı bir de eşitlik söyleminde arayalım. Bizde eşitlik anlayışı çeşit çeşit:
1. Hiçbir şeyi olmadığı için eşit olanlar.
2. Her şeyi olduğu için eşit olanlar. Biri sıfırda, diğeri doruklarda. İkisi de “eşit” sözcüğüyle anılıyor. Hangileri daha çok eşit? Bazı yöneticiler yurttaşları sıfırda eşitliyor. Bir soran olursa, sağladığı(!) eşitliği savunuyor. Yalınlığa arka dönerek. Yokluklar içindeki 1920’lerin, 30’ların yükselişlerini görmeseydik, belki kanardık.
Mayıs 2013. Ankara’dan Bursa’ya gidiyorduk. Çok uzaklardan adı okunan kocaman yazılı bir köftecide durduk. Lokanta, orta boy bir düğün salonunu andırıyordu. Donanımlı bahçesi de vardı. İçi dışı dolu. Uzun yoldan geliyorsunuz. Önce lavaboya yöneliyorsunuz. O da ne? Birer göz kadın erkek tuvaleti! Kapılar önünde sıralar... Onun tam karşısında yirmi kişinin namaz kılacağı mescit! Lokantanın sorumlusuna:
“Yanlış yere gelmişiz” diyorum. Oturmadan oradan ayrılıyoruz yalın bir davranışla.
Yaşam, yalınlıkla güzelleşiyor.
0 yorum: